İÇERDEKİLER
- Berna ÖZÇELİK
- 3 Ağu 2016
- 2 dakikada okunur
Melih Cevdet Anday 1965 yılında iki perdelik bir oyun kaleme aldı, adı “İçerdekiler”. İçerdekiler türk tiyatrosunun kült eserleri arasında yer alırken hala sergilenir çünkü buna müsait evrensel bir konuya sahiptir.
Oyunu izleme fırsatım olmadı ama okuma fırsatım oldu. Genel hatlarıyla anlatacak olursam. Bir öğretmen siyasal bir bildiri yayınlamak suçuyla gözaltına alınmış ve 365 gün tutulmuştur. Komiser nasıl olduysa bu bir yılın sonunda mahkûmu karısıyla görüştürebileceğini söyler. Birinci perde sorgu ve kadının beklenmesiyle geçer. Oyunun ilk perdesinde seyirciyi gerecek hiçbir öğe (şiddet, kan, korkutucu ses efekti vs.) yoktur. Buna rağmen içeriye genç bir kadının girmesiyle ilk perde biter, seyirci olağanca güçle gerilip bırakılmış bir lastiğe döner. Bu bir huzur katarken aynı zamanda beyni allak bulak eder ve düşünmeye başlarsınız.
İkinci perdeyle birlikte psikolojik bir savaş içine girersiniz. 365 gündür delilsiz tutulan bir adamsınız ve bu süre zarfında karakoldakiler dışında kimseyle konuşmadınız. Tam da bu noktada genel geçer toplum kuralları çöker ve siz doğruyla yanlış arasındaki o yerdesinizdir.
Mahkûm içerdeyken her şeyin farkına vardığını söyler bir kısımda. Bu farkındalık insanın iç yolculuğu sayılabilir. Dışarıdakiler kendileri karar veremezler hep birine bağlılıkları ve nedenleri vardır. İkinci perde sizi sürekli “ben olsam ne yapardım ?” sorusuna iter. Mahkûmun geçmişini, diğer insanları düşünmeden sadece arzularıyla aldığı kararlara sinirlenirken bir yandan da sanki mahkûm bizmişiz gibi rahatlamayı arzularız.
Sonunda karakterler huzura erer. Öğretmen her ne olursa olsun insanın ilkel dürtülerine yenik düşmemiş ve karakterinden, düşünce tarzının dışında bir hareket yapmamıştır. Lakin bu öğretmenin tamamen topluma baki kaldığı anlamına da gelmez. İnsanın nasıl kendine erişecebileceğini bir an olsun toplumdan soyutlanabileceği gösterir bizlere.
Perdeler kapanır yahut son sayfa okunur ve siz sanatın düşündürücü gücüyle tanışırsınız. Sonlara doğru tutuklunun repliği aklına gelir insanın.
“İçerde insanın kafası başka türlü işliyor. Sen bugün bunu fazlaca anladın. Yalnız benden mi? Hayır… Kendinden de… Çünkü sende bugün yarım saat sonra içeriden biri oldun çıktın, ona göre düşünmeye başladın. Sen içeri girdin biraz, biraz da ben dışarı çıktım. Evet, dışarı çıktım, dışarıda yaşadım. bu bana bir yıl yeter.”
İş bu, biz de içeriden biri olup çıktık.
Comments