DEKLANŞÖRLE ÖLDÜRÜLDÜK
- Berna ÖZÇELİK
- 10 Eyl 2016
- 1 dakikada okunur

Çok eski zamanlarda henüz fotoğraf makineleri büyük ve ağırken. Fotoğraf çekinmek saniyelere düşmemişken yani ilk fotoğraf makineleriyle fotoğraf çekinmek o kadar zor ve pahalıymış ki. Ancak soylu aileler bu eylemi gerçekleştirebilirmiş. Onlarda sadece tek bir anda fotoğraf çekinirlermiş: ailelerinden biri öldüğü zaman. Çünkü fotoğraf çekinmek için uzun süre hareketsiz durmak gerekiyormuş. O kadar uzun süre ancak bir ölü kıpırdamadan durabilirmiş.
Bu anonim hikâyeyi duyduğum an neden fotoğraf çekinmeyi çok fazla sevmediğimi anladım. Her fotoğraf biraz ölüm demekti. Bu süre şimdi saniyelere düşmüş olsa da fotoğraf çekinmek hala hareketsiz durmayı gerektiriyor yani hala biraz ölmeyi gerektiriyor.
Özellikle ön kameranın gelişimi selfienin ortaya çıkmasıyla insanlar kendilerinin katili olmaya başladı. Hep güzel gözükme arzumuzda buna katkı sağladı nasıl mı? Hangi ışıkta, hangi açıdan, hangi bakışla güzel çıktıklarını keşfetti insanlar bu yüzden fark ettiğim bir şey var selfielerde gördüğüm insan hep aynı. İnsan sureti akan zamandaki farklılığını yitirdi. Yorgun gözlerimiz, yüzümüzdeki çizgiler, gülüşümüzdeki kontrolsüz ifade nerede? Yaşadığımızın kanıtlarını yok ediyoruz.
Artık bir fotoğraf platformu olan İnstagram’da dolaşırken kendimi büyük bir mezarlıkta hissetme nedenimi biliyorum. Bu yüzden genelde fotoğraf sanatında deklanşöre basan kişi olmak istiyorum. Bu yüzden genelde fotoğraflarımda farklı yüzler arıyorum. Fotoğraf anı durdurmak olsa bile her fotoğrafın kalp atışı olması gerektiğine inananlardanım. Henüz yaşıyorken henüz hissediyorken hissiz ve donuk yüzlerden kaçıyorum.
留言