Hırs, Azim, Karakter ve KUPA
- Furkan Türkeköle
- 24 Tem 2016
- 2 dakikada okunur

Belki de bu üç kelime Portekiz’in 2016 Avrupa Şampiyonası’nı kazanmasında en büyük etmenler. Hemen hemen hiçbir büyük turnuvayı kaçırmayan ama buna rağmen 2016’ya kadar hiçbir büyük turnuvayı da kazanma başarısı gösteremeyen bir Portekiz Milli Takımı vardı karşımızda. Bazı otoriteler bunun bu turnuvada da devam edeceğini söylüyordu. Hatta grup aşamasında da bu görüş değişmedi. Avusturya, İzlanda ve Macaristan ile birlikte aynı grupta bulunan Portekiz oynadığı ilk iki maçta beklentileri karşılayamayan bir futbolla birlikte sahadan beraberlikle ayrılmıştı. Buna rağmen son karşılaşmasını kazandığı taktirde gruptan lider çıkma şansı da bulunuyordu. Son maçta rakip eski ekollerden biri Macaristan’dı. Hiç şüphe yok ki turnuvanın en güzel karşılaşmalarından birine sahne olan maçta, Portekiz suskunluğunu bozan Cristiano sayesinde zorda olsa bir puanı alıyor ve değişen statüyle birlikte en iyi üçüncüler arasında yer alarak gruptan çıkmayı başarıyordu.
Son 16’da rakip turnuvanın gizli favorileri arasında gösterilen ve grubunun son maçında İspanya’yı devirerek grubundan lider çıkan Hırvatistan’dı. Karşılaşma pekte seyir zevki açısından yüksek değildi ve nitekim skor maçı uzatmalara taşıyordu. Maçın penaltılara gideceğini düşünenlerin sayısı hiçte az değildi ve tam uzatmalarda bitiyor derken sahneye yakından tanıdığımız Ricardo Quaresma çıkıyor ve ülkesinin adını çeyrek finale yazdırıyordu.
Son 8’de rakip Polonya’ydı. Nispeten kağıt üzerinde favori olarak görünen Portekiz için hiçte kolay bir maç olmayacaktı. Maçın 120 dakikası eşitle tamamlanmış ve Portekiz turu seri penaltı atışları sonunda geçebilmişti. Ve Portekiz yarı finale kadar hiçbir karşılaşmayı normal süreler sonunda kazanamadan ulaşmayı başarıyordu ve belki de bu konuda bir ilke de imza atıyordu. Kupa da artık son 4 takım kalmış ve Portekiz kupaya sadece iki maç uzaklıktaydı. Yarı finalde rakip Galler’di. Bale önderliğinde katıldığı ilk Avrupa Şampiyonası’nda Ejderhalar yarı finale kadar yükselmişti. Portekiz bu turnuva için kendi adına bir ilki gerçekleştiriyor Cristiano ve Nani’nin golleriyle 90 dakika sonunda ilk defa kazanıyordu. Finalde rakip ev sahibi ve en büyük favori ise Fransa idi.
2004’te kendi evinde finalde Yunanistan’a kaybetmenin verdiği acının telafi vakti gelmişti belki de Portekiz için. Çıkacakları ikinci final ise ev sahibine karşıydı. İroni miydi bilinmez ama kupaya rakip sahada sadece bir maç uzaktaydılar. Finalin ise daha büyük bir ironisi vardı. Takımın gözbebeği ve kaptanı Cristiano sakatlığından dolayı sahayı terk etmek zoruna kalıyordu. Kaptan takımına artık ancak yedek kulübesinden yardım edebilecekti. Bir Portekiz klasiği olarak maçın normal süresi yine golsüz eşitlikle bitiyor ve maç uzatmalara taşınıyordu. Ve Portekizliler için bir rüya olacak ki ikinci uzatma devresinin başında, maça sonradan dahil olan Eder uzaklardan Lloris’i avlayacak ve kupayı ülkesine kazandıracaktı.
Evet belki de Portekiz’e şans verenlerin sayısı pekte yüksek değildi ama finali kenardan da izlese Cristiano ve takım arkadaşlarının gösterdiği karakter ve kupaya uzanmanın yolunu çok iyi bilen bir hoca Fernando Santos ile Portekiz tarihinde ilk defa büyük bir turnuvada kupaya uzanıyordu. Belki de en güzeli kupayı ev sahibine karşı almak mı oldu dersiniz ? Tebrikler Portekiz.
Comments