top of page
  • Yazarın fotoğrafıMelih Soysal

Wroclaw, Polonya'da ilk izlenimlerim


Wroclaw'a ilk adımımı attım. Gece 23.00 gibi vardım. Body programına başvurmuştum ve bana şansıma Türk bir buddy verdiler. İbrahim adında, yüksek lisans için buraya gelmiş, hem çalışıp hem okuyan birisi. Bana çok yardımcı oldu. He bir de otogara gelmiş yanında Rus bir eleman, Janek adında St.Petersburg'lu biri. Hep beraber gardaki KFC'ye gittik. Sağolsun İbrahim bana bir menü ısmarladı. Sonra Janek e veda edip biz evine gittik. İlk gece evinde kaldım. Yer yatağı yaptı orada uyudum. Hava değişiminden dolayı çok üşümüştüm. Ertesi gün uyanıp beni yurduma götürdü. Burdan sonrası bana aitti. O da işine gitti.


Yurda girmem zor oldu. Binaya geldikten sonra uzunca bir öğrenci kuyruğu vardı. İlk kez bir yurt yaşamına girecektim. Kafamdaki tek dert, oda arkadaşımın iyi biri olmasıydı. Banka kartından depozito için para gerekiyordu, hesapta param yeterli olmadığı için bir öğrencinin babasından rica ettim, adama nakit zloty verdim o da karttan ödememi yaptı. Yurt sekreteri bir daha böyle yapma diye ciddi kızdı ama yapacak bir şeyim yoktu, adam da sağolsun yardımcı oldu. Bir modülde iki oda, bir banyo-tuvalet vardı. Modüle ilk gelen bendim. Odamı açtığımda ilk gördüğüm manzara buydu. T-19 adındaki bu yurt binasında, 6. kat 23. odadaydım. Soldaki yatağı seçtim. Hemen valizimi boşalttım dizdim raflara, pat! Kapı çaldı içeri biri girdi, yan odaya gelen modül arkadaşım Pau adında Barselona'lı bir çocuk. Biraz sohbet ettik sonra da o odasına geçip benim gibi valizini boşalttı. Ben işimi hallettikten kısa süre sonra Mario adında biri daha geldi. #malaga lı olan bu çocuk da Pau’nun oda arkadaşı. Ben duşa girip çıktım onlar da hazırlanmışlardı. Hep beraber T-16 ya gittik. Karşı çaprazdaki diğer yurt binası. Bana “Sakiiiip” diyip durdular sakip ne ya dedim sonra Sakıp adında bir çocuktan bahsettiklerini anladım. Binada Sakıp’ın oda arkadaşı, Pau’nun arkadaşıymış. Luis adında biri. Ben de o sırada Sakıp’la tanıştım. Antepliymiş. Sonra odama geri geldim ve markete gittim. Gitmeden yaptığım araştırmalar sonucu Wroclaw'ın BİM'i olan Biedronka'ya gittim. Zaten en yakın market orasıydı. Markette yaklaşık iki saat geçirdim. Hem ilk kez gittiğimden hangi reyon nerede onu bulmaya zaman harcadım, hem de fiyat kıyaslaması yaptım.



Erasmus'a gitmeden önce girdiğim Whatsapp gruplarından birinde tanıştığım Ezgi ile ilk kez buluştuğumuzda çektiğimiz fotoğraf. Rynek şehir meydanında verdiğimiz poz sırasında en yakın arkadaşlarımdan biri olacağını bilmiyordum. Çömezliğim, üzerimdeki YTÜ kıyafetinden belli oluyordu. O da İTÜ'lüymüş. Beraber buralarda dolaştık, şehri tanıdık sonra da yurda geri geldik. O T16 da ben T19 da kalıyordum. Yurda geri döndüğümde yemek yapma zamanıydı. O kadar acemiydim ki bir noodle'ı bile doğru düzgün yapamadım. Bir şekilde yemeği yiyip karnımı doyurduktan sonra wifi de takıldım, sonra da uyudum.



28.09.2018 cuma günü üniversitede oryantasyon vardı. Herkese starting pack verdiler. Sunumda ise genel kurallar, deneyimli yabancı öğrencilerden tavsiyeler, emniyet müdüründen şehir kuralları gibi bir çok konuya değinildi. Daha sonra da okulun prestijli kulüpleri kendini tanıttı. Kürek takımı ve robot kulübü ekipmanlarla gelmişti. Hatta kocaman bir robot vardı ay yüzeyinde gezen türlerden. Ekipten biri, onu uzaktan kumandayla hareket ettirip alkışları toplamıştı. Daha sonrasında da hep beraber yemekhaneye gidildi. Yemekler güzeldi. Daha sonra da herkes kendi bölümünün bir rehberi eşliğinde bölümlere dağıldı. Ben yemekten sonra Ezgiyi gördüğüm için onun yanına gittim. Diğer Türklerle oturuyordu, onlarla tanıştım. Daha sonra koşa koşa bölüme gittim, sekreterlikteki odada benim gibi öğrenciler oturuyordu, bir köşeye geçtim. Benden başka hiç Türk yoktu, çünkü bölümde bildiğim tek Türk, YTÜ’den birisiydi ve o da gelmemişti. Herkesin adının yazdığı liste, yanında da seçtikleri dersler vardı. 8 kişiden az seçilen dersleri elediklerini açıklayan sekreterler, daha sonra kredi sıkıntısı çekenler için tekrardan ders seçimi yaptırdı. Benim de İstanbul'dayken seçtiğim iki ders kapanmıştı. Farklı iki ders seçtim. Sonra yanımda oturan Hindistan'lı bir kız benimle tanıştı, bir şeyler sordu. Daha önce bu kadar aksanlı bir #ingilizce duymadığım için biraz anlamakta güçlük çektim. Daha sonra buradan ayrılıp yurduma geçtim. Hala oda arkadaşım gelmemişti.



İşte bu kişi benim oda arkadaşım. Dostum. Kardeşim. Adı angel (anhel diye okunuyor) İspanyol Alicante şehrinden. Birkaç gün geç de olsa geldi. Yanında Valencia'lı biri ile odama gelip onunla vedalaştı. O da Ernesto idi. Dört yıllık okuyormuş son sınıftaymış. Oda arkadaşım iyi birine benziyordu. En azından ilk izlenimim buydu. Bu iyiye işaretti çünkü anlaşamadığın birisiyle #erasmus u geçiremezdim. İyi ki seninle tanışmışım.



Türkler ile beraber kalabalık bir şekilde patates kızartması yemeye geldik :D Polonya'lılar buna Frytki diyorlar. Tadı güzeldi.



Evet. İlk yaptığım yemek buydu. Aciz ve yetersiz ama idare ediyordu. Tabak çatal her şey hazır, mutfak becerilerimin en alt seviyede olduğu gün.



Bir vlog da gördüğüm dondurmacıdan aldığım mango ve yoğurtlu dondurma. Dondurmacılar bizimkilere nazaran ucuz, hem de topları büyük. Kornetler de daha uzun. Tadı güzeldi. Dondurma çeşitleri olarak klasik çeşitlerin dışında bu elimdeki ve de kırmızı şaraplı dondurma da vardı. He bu arada, dondurmanın Lehçesi ''lody'' imiş.



Telefon ve internet hatlarına gelirsek, Polonya'da altyapı güzel. Bu sebeple daha iyi veri sağlayabiliyorlar. Gördüğünüz internet paketleri doğru. O kadarını karşılayabiliyorlar hem de 5-10 zloty gibi paralara. Burası Orange şirketi. Ama Tmobile, Vodafone, Plus ve Play hatları da var.



Citytrip gününden kalan bir manzara. İngilizce olarak 2 saat kadar şehrin en turistik yerlerini gezdirdiler. ESN PWr'ye teşekkür ederiz.



Orientation gününden kalma bir foto. İlginç oryantasyon oyunları oynadık. Hiç unutmuyorum, bizi 6 gruba ayırdılar, her birimize bir kıtaya ait dilsiz siyasi harita verdiler. Bize güney amerika gelmişti. Brezilyalı bir arkadaş da vardı grubumuzda ama kıtadaki ülkelerin hepsini yazamadı. Ben de artistlik yapmak istemem ama bilgim iyi olduğu için dedim salın bana. Yaptım hepsini. 13 tane ülke var zaten ne kadar zor olabilir. Brezilyalı çocuk bana sordu sen bu kıtaya mı hakimsin yoksa genel mi, dedim genel :D neyse sonra da fotoğraftaki etkinliği yaptık. Spagettiler ile bir ucunu ben diğer ucunu başkası ısıracak surette, ortada lastiğe bağlı şişeleri bankın bir ucundan diğer ucuna taşıyorduk. Daha sonra da lastiklerle onları vuruyorduk.



Etkinlikler bitince de gidip yemek yedik. Ercan (öndeki) ve Şenol (arkadaki). Bir dönem boyunca ikisiyle de yakın arkadaş olduk. Arka masada da yabancı arkadaşlar var. kebap restoranına geldik. Bizim memleketin gözünü seveyim,burada dönere kebab diyorlar ve çeşit falan da yok. Olsun yine de en güzel yemek bu.



Tesco olmasa biz ne yapardık! Her şeyi satan büyük bir market. Şehir merkezinden biraz uzakta ama yastığımdan tenceresine, sebzesinden meyvesine her şeyi bulmak mümkün.



Modül arkadaşlarımla bir pazar günü şehri keşif turuna çıktığımızda böyle yerleri gezmiştik. İlk fotoğraftaki yer katedra adında bir katedral. Şehrin simgesi konumunda. Ulusal müzenin kıyısından çekmiştik fotoyu.



Şu kadar Türk'üz bir yolu bulamadık! :D hepimiz bir arada nasıl kaybolduk hala anlamış değilim .D neyse sonra bulduk etkinliğin olacağı kafenin yolunu :D Flagparty vardı. Yüzümüzü ülkemizin rengine boyamışlardı.



Çektiğim güzel fotoğraflardan birisi. Canınız sıkılınca etrafta dolaşmak için güzel yerlerden biri tam da bulunduğum nokta. Burada dar sokaklar, tarihi binalar var. Bu yürüyüşün sonunda da günbatımını burada izleyip ulusal müzenin arkasından Most Tumski'ye doğru ilerleyebilirsiniz.



Wroclaw'da bu adamı görürseniz şaşırmayın. Kendisi eski dönemlerden beri süregelen bir geleneği devam ettiriyor. Nasıl ki bizde ramazan davulcuları var, bu şehirde de sokak lambalarından sorumlu birisi işte bu adam. Kendisi geleneksel kıyafeti giyip sokaktaki lambaları, eskiden gaz lambalarına ateş verirmiş gibi çalıştırıyor.



Pierogi, Polonya'ya özgü bir mantı türü. Resimde gördüğünüz Ruskie versiyonu. Yani peynirli pierogi. Üzerine de karamelize soğan parçaları eklenmiş. Sağ üst köşede görünen beyaz sos da tatarskie diye bir sos. Tadı ranch sosa benziyor. Bu mantının etlisi, veganı ve hatta tatlısı bile var ama tatlısını hiç tavsiye etmiyorum çünkü tatlı anlayışları çok farklı. Afiyet olsun.



Çeşitli konserlerin, sergilerin, gösterilerin olduğu, şehrin fuar merkezi #halastulecia yıllara kafa tutarcasına burada duruyor. Oldukça eski olmasına rağmen kültürel değeri bakımından şehrin simgelerinden birisi. Arka bahçedeki havuzda da çeşitli su gösterileri düzenleniyor.



Hala Stulecia'nın hemen arkasında bulunan Japon bahçesi (Ogród Japoński) mevsimlik olarak açılıp kapanıyor. Kasım ayından nisana kadar kapalı olan bu bahçe ilkbaharın gelmesi ile birlikte tekrar açılıyor ve ziyaretçileriyle buluşuyor.



İstanbul'da metro ve metrobüs ne kadar kalabalık hepimiz biliyoruz. Bu şehirde sadece iş çıkışı saatleri hariç genelde bu fotoğraftaki gibi bir yoğunluk hakim. Tramvay, otobüs var ama metro yok. Metroya gerek yok zaten her yer 10-15 dk mesafede maksimum.



Stare jatki adındaki bu yer, Wroclaw'ın en turistik yerlerinden biri. Eskiden kasaplar caddesi olan bu yer, şimdilerde zamanında satılan hayvanların heykelleriyle süslü, otantik mağazalarıyla dolu. Sokağın tam ortasında da boydan boya uzanan bir kanal var. Bu kanaldan, kesilen hayvanların kanları akıp gidiyormuş. Her dükkanın önünde de yerde sığınakların kapıları var. Fotoğraftaki keçide de şöyle bir hikaye var: eğer boynuzlarını aynı anda tutarsanız hayatınızın aşkınızı bulacaksınız; eğer poposuna parmağınızı batırırsanız zengin olacaksınız. Eğer ikisini aynı anda yapmaya çalışırsanız (ki bu sırada boynuzlardan birini bırakmak zorunda kalıyorsunuz) kötü şans getiriyor. keçi, tavşan, ördek, domuz gibi heykeller var.



ESN Sportday gününden bir kare. Ben de en iyi yaptığım spor olan mangal (ya da bbq de diyebiliriz daha uluslararası olur :D) başındayım. Nazire ile ilk tanıştışımız zamanlardan. Neyse yemekleri yedik, tanıştık kaynaştık, voleybol, futbol, basketbol ve hatta tenis oynadık.

BBQ'dan sonra tanıdığım Türkleri odama çağırdım, yurtta çay içtik. Sonra Pedro geldi. Onu o zamana kadar bir tek ben tanıyordum, zaten tanıyalı da birkaç gün olmuştu. Bildiği bir iki Türkçe kelimeleri söyledi, sempatisiyle hepimizi güldürdü :D yanımda götürdüğüm ve keşke daha büyüğünü getirseydim dediğim Türk bayrağı nı ona verip poz verdik.

0 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page